Mustafa Suphi Vakfı’nın örgütlediği, TKP’nin kuruluşunun 102. Yıldönümünde düzenlenen “TKP tarihinden kesitler, günümüz sınıf mücadelesi ve TKP” konulu panele katıldık.
Etkinlik, 1921 yılında katledilen Mustafa Suphi ve yoldaşları için saygı duruşuyla başladı. Ardından, Mustafa Suphi Vakfı adına söz alan vakıf başkanı Kemal Atakan, “TKP şanlı, canlı ve bir dizi sorunlu süreçler yaşayan ancak Türkiye işçi sınıfının ve halklarının en önemli kazanımı, göz bebeği, kutup yıldızıdır. TKP, Türkiye ve bölge için bir ihtiyaçtır. Yaşanan acı örgütsel likidasyondan çıkış çabaları sürüyor. İzlediğimiz kadar TKP kadroları bir yandan yeni bir program çalışması yürütüyor ve aynı zamanda sınıf hareketi, demokrasi, özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde birçok alanda, neredeyse her alanda yer alıyorlar. Bugün burada TKP’nin bu çabalarına bilimsel bir katkı olması amacıyla 1973-74 yıllarından itibaren görev almış yoldaşlarımızla TKP tarihinden önemli kesitler ve günümüz üzerine konuşacağız. Bu amaçla TKP MK ve Politbüro eski üyelerinden ve geçmiş süreçleri en yakından bilen Veysi Sarısözen yoldaş ile, yine aynı süreçlerde komünist bir sendikacı olarak DİSK ve Maden-İş sendikalarının yönetimlerinde görev almış TKP MK eski üyelerinden Halit Erdem yoldaşın görüşlerini dinleyeceğiz” dedi. Konuşmacıların sunumları ise özetle şöyleydi:
Panelin ilk konuşması, Maden İş sendikasının Merkez Yürütme Kurulu’nda görev yapmış, TKP MK eski üyesi Halit Erdem tarafından yapıldı. Erdem, ilk olarak Mustafa Suphilerin TKP’sinin Türkiye’de yer alan çeşitli komünist grupları birleştirmek amacını taşıyarak yola çıktığını ifade etti. TKP’nin ilk kongresinde kabul edilen programındaki “şuralar cumhuriyeti” kararını okuyarak, Şuralar Cumhuriyeti perspektifinin Cumhuriyet’in 100 yıldır çözümsüz bıraktığı Kürt Sorunu’nun çözümü açısından hala önem taşıdığını dile getirdi. Erdem, işçi sınıfının ekonomik mücadelesi ile siyasi mücadelesinin birbiri ile bağının sınıf hareketinin gelişmesi bakımından hayati rol oynadığına dikkat çekerken, bir dönem bünyesinde yer aldığı TKP’nin ise ekonomik mücadelenin gereklerini yerine getirmekte rolünü oynadığını ama siyasi görevlerini yerine getirmede aynı rolü oynamada eksik kaldığını belirtti. Bu noktada 12 Eylül’den döneminden belli başlı örnekler vererek konuşmasına devam eden Erdem, 12 Eylül darbesi gerçekleştiğinde grev dalgasının devam ettiğine dikkat çekti. Buna rağmen işçi sınıfının darbeye karşı eyleme geçirilememiş olmasının büyük bir hata olduğunu dile getirerek bu noktada TKP’nin eksik kaldığını ifade etti. Günümüzde ise, sınıf savaşını yükseltmek ve öncü partiyi tekrar sınıf mücadelesinde etkin bir konuma getirebilmek için Meclis örgütlenmelerinin ve bu yolla işçi sınıfının, halkların örgütlenmesinin önemli olduğunu belirtti.
Panele online olarak katılan TKP Merkez Komitesi ve Politbüro eski üyelerinden Veysi Sarısözen ise konuşmasına TKP’nin son likidasyon sürecini değerlendirerek başladı. TKP ve TİP’in birleşerek TBKP sürecine girilmesini ve bu konuda kendi rolünü ele alan Sarısözen, TKP ve TİP’in birleşmesi fikrine kendisinin de katıldığını ama bu birliğin illegal TKP’nin tasfiyesi ve TİP ve TSİP’in ise 12 Eylül’ün çıkışında yasal parti olarak yola devam etmek yerine “illegal parti” olarak örgütlenme kararı almış olmalarının yanlış olduğunu ifade etti. Esasında, TKP’nin veya daha sonra illegal olarak kurulan TBKP’nin varlığını sürdürmesi gerektiğini belirtti. TİP ve TSİP’in belli kadrolarının illegal TKP’de görev alması ve açığa çıkmış TKP ve TİP-TSİP üyelerininse yasal parti olarak mücadeleye devam etmeleri durumunda hem işçi sınıfının açık yasal sosyalist partisinin hem de illegal komünist partisinin aynı anda hayat bulacağını ve bunun işçi sınıfı mücadelesi açısından büyük avantaj yaratacağını düşündüğünü belirten Sarısözen, ayrıca TKP ve TİP Genel Sekreterlerinin Türkiye’ye dönüş kararının ve yasal parti kurma kararlarının yanlış olduğunu, likidasyonun son halkası olduğunu, bu karara red oyu verdiklerini ancak Parti disiplini açısından karara uyduklarını, buna rağmen o dönemde bunun gereğini yapma konusunda yeterince çaba harcamadıkları için sorumlu olduğunu ifade etti. Aslında yapmaları gerekenin tüm görevlerinden istifa ederek gerekçesini parti kamuoyuna açıklamaları gerektiğini ve bunu yapamadıklarını bu konuda otokritik yaptığını ifade etti. Bugün kendisine KP diyenlerin de legal alanda var olmasını Kürt sorunundan uzak durmalarının bir nedeni olarak açıklayan Sarısözen, “legal KP devrimci sürece bir adım bile yaklaşsa kapatılır” dedi. Parti inşasını kimin başarıya ulaştıracağını bilmediğini de söyleyen Sarısözen, “Herkes farklı bir cepheden partiyi örüyor olabilir. İnşaat bittiğinde herkes buluşacaktır.” dedi ve “devrimleri partiler yaratmaz, partiler devrimleri yaratır” ifadesinde bulundu.
Güncel durum üzerinde de duran Sarısözen, TKP’nin Ekim Devrimi’nin içinde doğduğuna dikkat çekerek, “Mustafa Suphi 1915 yılında Bolşevik Parti üyesi oldu, silahlı müfrezeler kurarak Beyaz Ordu’ya, Denikinlere, Kolçaklara karşı savaştığını, TKP’nin bu devrimci sürecin içinde doğduğunu”, “bugün de Ortadoğu’da devrim süreci yaşandığını ve günün devrimci görevinin bu devrimin Fırat ve Dicle üzerine kurulacak köprülerle Türkiye’ye Batıya taşınması olduğunu TKP’nin yeniden inşasının bu devrimci süreçlere aktif katılarak gerçekleşebileceğini” savundu. Sarısözen, yasal alanda mücadele eden partiler ve güçler açısından ise devrimciliğin kıstasının HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı ile mesafe olduğunu savundu, “bu mücadeleye uzak duran güçlerin devrimcilik değil ancak hokkabazlık yapabileceklerini” dile getirdi. TKP programlarının başında geçen “TKP Ekim Devriminin etkileri ve Ulusal Kurtuluş Savaşının ateşleri içinde doğdu” tanımının doğru olmadığını bugün artık kabul etmemiz gerektiğini, “TKP’nin Ekim Devrimi’nin etkileri altında değil bizzat içinde doğduğunu, Ulusal Kurtuluş savaşları içinde ise doğmadığını, o savaşın TKP’yi yaktığını” belirtti.
KöZ’ün arkasında duran komünistler olarak biz de kürsüden söz alarak görüşlerimizi dile getirdik. Suphi’nin TKP’sinin komünistleri birleştirme iddiasıyla yola çıktığını ifade ederek, Suphi’nin üyesi olduğu TKP’nin Komintern’in bir seksiyonu olduğunu ve Dünya Komünist Partisi tarafından bu topraklara devrim yapmak amacıyla gönderildiğini ifade ettik. TKP’nin ardılları olduğunu ifade edenlerin bu devrimci çizgiye sahip çıkamadıklarını ifade ederek, aynı ismi taşıyan bir parti var olsa da bu TKP’nin ancak cismen var olmuş olduğunu ifade ettik. Sonrasında ise, Sarısözen’in ifade ettiği likidasyon sürecine değinerek, TBKP sürecinin ancak fiziksel anlamda var olan TKP’yi tasfiye ettiğini, bunun sonucunda ortada TKP’ye dair herhangi bir unsurun kalmadığını belirttik. Devamında ise, örgütsel tasfiyecilik sürecinin TBKP ile son bulmadığını ifade ederek, ÖDP’ye varan sürece değindik.
TBKP süreci sonrasında TKP’yi diriltmek üzere yapılan bir dizi girişimin olduğunu belirterek, bu girişimlerin ise bir muhasebe sürecinden yoksun, kendine TKP’li diyen bir dizi bireyin, bir nevi ‘partisiz TKP’lilerin’ bir araya gelmesiyle örgüt niteliğinden yoksun yapıları meydana getirdiğini dile getirdik. Bir partinin en yüksek mekanizmasının parti kongresi olduğunu ifade ederek, 89’dan sonra toplanan herhangi bir kongreden sol kamuoyunun haberdar olmadığı gerçeğini hatırlatarak ‘Nerede bir yoldaş varsa TKP oradadır.’ düşüncesinin yanlış olduğunu, ortada TKP yok ise TKP’li de olamayacağını dile getirdik. Dolayısıyla, TKP’yi diriltme girişimlerin sonuçsuz kaldığını ve elbet kalacağını ifade ederek, kendine TKP’li diyen kimi grup ve çevrelerin ise örgüt niteliğinden ve siyasi iddiadan yoksun gruplar olduğunu ifade ettik. Tam da bu noktada siyasetin örgütle yapıldığını gerçeğini hatırlatarak siyasi iddia sahibi devrimci örgütlerin ise kongrelerini yapan, yayınlarını emekçi ve ezilen kitlelere ulaştıran, onlara devrimci siyaseti taşımayı amaçlamaları gerektiğini vurguladık.
Bugün, paylaşım kavgasının merkezinde yer alan, devrimin koşullarının en çok olgunlaştığı bir coğrafyada yaşadığımızı ifade ederek, Suphilerin TKP’sini ayağa kaldırmanın güncel siyasi mücadeleden bağımsız olmadığını ‘kadro sorunu’dan veyahut ‘yeni bir teorik üretim süreci’nin gerekliliğinden dem vuranlar bir yana, bilhassa komünist partiyi yaratmanın koşulunun Suphilerin TKP’sinin ilke ve referanslarına sahip çıkacak bir biçimde devrimci siyasal mücadele içinde bilfiil yer almak olduğunun altını çizdik. Bu doğrultuda, komünist partiyi yaratma iddiasını taşıyan bir yapının demokrasi sorununun çözümü için mücadele etmesi, demokrasi sorununun devrim sorunu olduğunu ifade eden talepler ve ezilen ve emekçi kitleleri demokrasi mücadelesi doğrultusunda seferber edecek ‘Kürdistan ve Kıbrıs’ta işgale son!’ Tüm siyasi tutsaklara özgürlük!’ vb. bağımsız devrimci sloganlar yükseltmesi gerektiğini ifade ettik. Bununla birlikte legal mevzilerin içinde eriyip giden, siyasi faaliyetini karşı devrimcilerin yasal prosedürleri gereğince sınırlayan kesimlerin ise TKP’nin mirasına sahip çıkamayacaklarının altını çizdik. Komünist Enternasyonal kadar iddialı bir savaş örgütü yaratma iddiasını taşımayanların TKP’yi anamayacağını belirterek, bu yolda atılan tek somut adımın ise KöZ’den geldiğini, ‘Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin!’ çağrısının da bireylere dönük değil, örgütlü komünistlere olduğunu ifade ederek konuşmamızı sonlandırdık.
Bizim ardımızdan söz alan ve kimileri Emek Özgürlük İttifakı’nın da bileşeni olan katılımcıların konuşmalarında; Türkiye’de solun güçsüz olduğu tespitleri yapıldı ve seçimlere dair Millet İttifakı ile uzlaşır bir hat çizildi. Konuşmacı Veysi Sarısözen de HDP ile ittifak içinde olmanın bugün devrimciliğin koşulu olduğunu söyleyerek konuşmaları destekledi.
Bunun ardından bir kez daha söz aldık. KöZ’ün “HDP’nin merkezinde olduğu, HDP ile sınırlı olmayan sol blok” önerisini çok uzun zaman önceden yükselttiğini fakat bunun karşılık bulmadığını, burjuvaziden bağımsız bir hattın bu akımlarca sahiplenilmediğini aktardık. Bugün HDP’nin peşinden gitmekte değil burjuvaziden bağımsız tutumda ısrar etmenin devrimciliğin koşulu olduğunu söyledik. Bağımsız bir cumhurbaşkanı adayıyla seçimlere katılmanın, partiyi yaratma mücadelesi için öneminden bahsettik ve devrimci partinin masa başında değil siyasal mücadelenin tam ortasında kurulacağını açıkladık. Bugün devrimci durumun hakim olduğunu örneklerle temellendirdik ve devrim için eksik olanın nesnel faktör değil öznel faktör olduğunu belirttik. Komünist partiyi yaratma mücadelesinde yan yana gelerek sorumluluk almak gerektiğini yineleyerek konuşmamızı sonlandırdık.
Konuşmamızın ardından etkinlik sonlandırıldı ve birlikte yemek yendi. Katılımcılarla sohbet etme imkanı bulduk ve gazetemizin yanı sıra “Bütün Ülkelerin Komünistleri Birleşin” ve “Mustafa Suphiler’in TKP’sine Nasıl Sahip Çıkılır” broşürlerimizin satışını gerçekleştirdik. Görüşlerimiz ilgiyle karşılandı.
Mustafa Suphiler’in TKP’sini Yeniden Kuracağız!
Dünya Komünist Partisini Yaratmak İçin İleri!
Beşiktaş’tan Komünistler