İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluşlarında çalışan binlerce kamu emekçisi adına işverenle toplu sözleşme yetkisi bulunan ve 2019 yılından bu yana emekçiler lehine bir takım kazanımları barındıran toplu sözleşmeler imzalayan Tüm Bel-Sen’in elde ettiği bu kazanımlar Sayıştay tarafından mevzuata aykırı bulunarak ve çıkarılan zimmet kararları ile kadük hale getirilmeye çalışılıyor.

Olağan bir prosedürün işletilmesinden ziyade iktidarın CHP’li belediyeleri bürokratik yollarla sıkıştırma çabasının bir tezahürü olarak görülmesi gereken Sayıştay sorguları vesilesiyle toplu sözleşmelerde bağıtlanan rakamlar kamu zararı olarak nitelendiriliyor ve büyükşehir emekçilerine geçmişe yönelik geri ödemeler çıkarılmaya çalışılıyor.

Bu konuya ilişkin Tüm Bel-Sen İzmir Şubeleri 18 Ocak’ta İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin depremden bu yana hizmet binası olarak kullandığı Kültürpark’taki holler önünde bir eylem gerçekleştirdi. Eyleme kayda değer bir katılım olmakla birlikte toplu sözleşmeden faydalanan ve aynı zamanda toplu sözleşmelere çıkarılacak zimmetlerle geri ödemelere maruz kalacak memur topluluğunun ezici çoğunluğu eyleme kayıtsız kalmayı tercih etmişti.

Eylemde “Hukuksuz Sayıştay Zimmetlerini Tanımıyoruz! Grevli Özgür Toplu Sözleşme Hakkımız Engellenemez” pankartının açıldığı eylemde I No’lu Şube Başkanı Buse Engin sendika adına açıklamayı okudu. Açıklamanın okunmasının ardından KHK ile ihraç edilen komünist bir kamu emekçisi de kürsüyü kullanarak şunları söyledi:

“Sizlerin 2019 yılından beri imzaladığınız toplu sözleşmeler neredeyse örnek olarak gösterilebilecek sözleşmeler. Bunlar size bahşedilen birer lütuf değil. Buraya varmak için sizler en elverişsiz şartlarda dahi sendikanızın arkasında durdunuz, sahip çıktınız, örgütlü kaldınız. Son derece demokratik biçimde işvereninize haklı, geçerli taleplerin olduğu bir sözleşmeyi imzalatmayı başardınız. Bu sizin başarınız. Ama belli ki bu yetmiyor, yeterli değil. Belli ki iş yerinizde en iyi toplu sözleşmeyi imzalasanız dahi, elde ettiğiniz kazanımların mevzilerin korunması ve kalıcılaşması için başka şeyler daha yapmak lazım. Bunların herkese mal edilmesi, birer ayrıcalık olmaktan çıkarılması gerekiyor ki kimse bunlara el uzatamasın. Siz birden fazla kere hakkıyla bir toplu sözleşme imzaladınız. Şimdi merkezi hükümet, gerici bir iktidar, gerici bir burjuva iktidarı sizin örgütlenerek elde ettiğiniz kazanımlara el uzatmaya çalışıyor. Bunu engellemenin yegane yolu bu gerici iktidarın hiçbir düzen gücüne, hiçbir burjuva ittifaka bel bağlamaksızın ancak ve ancak bir halk seferberliği ile gönderilmesinden geçiyor. Gerçek budur. Cumhur İttifakı olduğu müddetçe imzaladığınız en iyi toplu sözleşme bile kağıt üzerinde kalma tehdidi ile karşı karşıyadır. Buna eylemsiz, siyasetsiz, bekleyerek son verilemez. Bu kazanımlara ancak burada çalışan altı bin memur arkadaşın bu kazanımların arkasında eylemli biçimde durması halinde sahip çıkılabilir. Herbirimiz bu havayı yaratmak ve yaymaktan sorumluyuz.”

Bugün CHP’nin 2019 Yerel Seçimleri’nde AKP’den almayı başardığı büyükşehir belediyelerinde ve keza İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşananlar bize şunu gösteriyor. AKP siyasetten kaçarak yenilemiyor. Yerel seçimlerle AKP’ye kaybettirerek iktidarın elini tedricen zayıflatacağını, AKP’ye akan muslukları kapatacaklarını düşünenler kazandıkları belediyelerde hükümetin tacizleri karşısında mızmızlanmaktan ve şikayet etmekten öteye gidemeyen birer rehineden başka bir şey olamadılar. Dolayısı ile Mart 2019 öncesinde sol akımlardan “faşizmi geriletmek” veya bir nebze nefes almak için “Mart’ın sonu bahar”, “her şey güzel olacak” melodilerine kendilerini kaptıranlar tüm bu yerel yönetimlerin merkezi hükümete bağlı ve istenildiğinde yetkileri bir hayli sınırlandırılabilen mahalli idareler olduğu gerçeği ile yüz yüze kaldılar. Yerel yönetimlerde çalışan kamu emekçileri açısından da CHP ya da “daha demokrat” CHP’li belediye başkanları belediyeleri kazandığında yetkiye ulaşma ve iyi birer toplu sözleşme imzalayarak emekçileri genel gidişat ve yoksulluktan koruma, biraz dahi olsa rahatlatma planının kofluğu her adımda kendini gösteriyor. Merkezi iktidar, AKP-MHP, Cumhur İttifakı iktidardan geri adım atmadığı ve atamadığı için eldeki her yolla saldırmaya ve emekçileri ezilenleri bunaltmaya devam ediyor. Bir belediyede imkan dahilindeki en iyi toplu sözleşmeyi imzalasanız bile, Cumhur İttifakı kitlesel bir seferberlikle defedilmeden sözleşme hükümlerini dahi hakkıyla uygulamanız mümkün olamıyor. İş yerinde imzaladığınız sözleşme de sizi Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar ve geneldeki pahalılıktan koruyamıyor. Dolayısı ile bu somut örnekteki durum bile şunu gösteriyor. Sınıfın ayrıcalıklı kesimleri içerisinde sayılabilecek bir kesimin bile, ellerindeki sınıfın geneli açısından neredeyse ayrıcalık sayılabilecek kazanımları korumasının yolu dahi sendikal mücadelenin sınırlarına takılıyor. O yol zorunlu istikamet olarak siyasal mücadeleden geçiyor.

Seçimleri Beklemeyeceğiz!

İzmir’den Komünistler