Herkes “Kılıçdaroğlu’nun kim olduğunu da neyi temsil ettiğini de biliyoruz” diyor. Ancak ona destek verenler de, ona oy vermemenin ötesine geçemeyenler de hükümete karşı tutum alabilmek için Bay Kemal’in getireceği baharı bekliyor.

2023 Cumhurbaşkanı seçimine iki aydan az zaman kalmışken, sol akımlar malumu ilam edercesine nihai tutumlarını açıklamaya başladı. Burjuva muhalefet 2023’te Erdoğan’ı devirebilecek tek odak olduğuna dair bir inanç yayıyor, parlamentarist çözüm daha önce hiç olmadığı kadar benimsenmiş hâlde. Bu basıncı göğüsleyemeyen ve “Erdoğan’ı gönderecek güç biziz” diyemeyen sol akımlar da büyük ölçüde Millet İttifakı’na yedeklendi. 2019’da Millet İttifakı adaylarıyla büyükşehir belediyelerinin AKP’ye kaybettirilmesinin yarattığı zafer umudu, 2023’te Erdoğan’ın karşısına Millet İttifakı’ndan bağımsız olarak dikilmeyi imkânsız kılan bir etmen oldu. Millet İttifakı’nın aday pazarlıklarında taraf olan sol, Kılıçdaroğlu’nun pazarlıktan galip çıkmasını kıvançla karşıladı. Mansur Yavaş ve Abdullah Gül gibi kimi örneklerin aksine daha “müspet” bir ortak aday gösterilmesi, ilk tura dair soru işaretlerini de ortadan kaldırdı. Rahat bir nefes alan sol akımlar “resmî” olarak Millet İttifakı’nın peşine takıldı.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile birlikte bağımsız tutum alması imkânsız hâle gelen akımların başında TKP geliyordu. Parlamenter düzlemde kendisini CHP’nin solunda konumlandıran ve 99-2010 arasındaki süreçte CHP’nin AKP’ye koltuk değnekliği yapması sayesinde CHP’nin boşluğunu doldurarak güçlenen TKP için işler Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla birlikte değişmeye başladı. “Gandi Kemal”in CHP’si siyaset sahnesinde varlığını kuvvetlendirdikçe, TKP’nin önü kesildi. Varlığını CHP’yi ikame etmeye soyunarak anlamlandıran ve muhalefetin muhalefetliğine soyunan TKP, CHP’nin Amerika tarafından parlatılmaya başlanmasıyla bir çıkmaza girdi. 2014’te ve 2018’de cumhurbaşkanı seçiminde CHP’ye destek vermeyen ve bağımsız milletvekili listesi çıkaran tutumunun ardından 2019’da bağımsız adaylar gösteren TKP, bu kez ciddi bir tepkiyle karşılaştı. “Kazanmanın eşiğinde” olan CHP’nin yanında tutum almamanın kendisi açısından sonuçlarını gördü. 2023’e giderken daha da güçlü biçimde bu basıncı hisseden TKP, daha önce taahhüt ettiği emekçilerin bağımsız seçeneğini yaratma ülküsünün yerine “Bir oy Erdoğan gitsin diye, bir oy TKP’ye” şiarlı çalışmayı koydu.

TKP’nin yan bir faktör olarak yer aldığı solun esas ağırlık merkezini elbette HDP oluşturuyor. Öncellerinin SHP listelerinden meclise girerek başlayan serüveni, bağımsız adaylar hiç gündeme gelmeden 2007’ye dek süren HDP, söz konusu dönemde güç kazanamadı. O dönem boyunca elindeki belediyelerin kimilerini AKP’ye kaptıran DTP, 2007’ye geldiğinde tutum değiştirdi ve bağımsız adaylarla meclise girdi. Gezi Ayaklanması’ndan beslenerek kurulan HDP, esas gücüne de bu dönemde ulaştı. Türkiye’de toplumsal muhalefetin merkezi hâline gelen HDP, bağımsız tutum aldığı 7 Haziran’da gücünün zirvesine ulaştı. Bu aşamadan itibaren düzen partilerinden bağımsız hareket etme iddiasından adım adım vazgeçen HDP, 2019 seçimlerinde “Kürdistan’da kazanacağız, Batı’da kaybettireceğiz” şiarıyla açıktan Millet İttifakı lehine bir tutum aldı. Gücünün ve 2019’daki bilinçli tercihinin sonucu olarak HDP bugün de Amerikancı projenin baskısını en fazla hisseden odak durumunda. Nitekim HDP sadece bu baskının değil aynı zamanda 7 Haziran sonrasında izlediği çizginin mantıksal sonucu olarak aday çıkarmayacağını açıkladı. Seçimlerin ikinci turunun Haziran ayında olacağını hatırlatan Pervin Buldan artık 14 Mayıs’ta hesap sormaktan bahsediyor. HDP henüz CHP’ye ismini açıktan zikrederek destek vermese de Buldan “en demokrat adayın kim olduğunu anlamak zor değil” diye konuşuyor.

Geçmişte ÖDP’nin yaşadığı güçlükleri bugünün ÖDP’si olan TİP yaşıyor. HDP ve öncelleri bu akımlar için hep bir engel teşkil etmişti. Zira HDP, bu akımların kendilerine biçtikleri misyonun başarıyla uygulanmış hâliydi. HDP, 2013 itibarıyla toplumsal muhalefetin esas öznesi oldu ve TİP ve ÖDP’nin siyaset ürettiği kulvarda çok daha etkin ve bağımsız bir şekilde hareket edebilir hâle geldi. Böylelikle, TİP ve ÖDP gibi akımların varlığını da iyiden iyiye anlamsız hâle getirdi. 2015’ten sonra HDP’nin CHP’ye yakınlaşması ise bu partiler için tekrardan bir alan açılması ihtimalini doğurdu. Bu partiler 2018’den sonra sıkı bir CHP-HDP işbirliği için bastırmaya başladılar. ABD bu işbirliğini Erdoğan’ı seçimle indirebilmek için zaten dayatıyordu. Ancak TİP’in, Sol Parti’nin ve benzerlerinin önceliği ise farklıdır. Bu kesimler, Meral Akşener Altılı Masa’yı terk ettiğinde, Erdoğan’ın kazanma şansının arttığını düşünerek karalar bağlamadı. Aksine sol bir ittifakın önünün daha da açıldığını sevinçle ilan ettiler. Besbelli ki bu kesimler için CHP-HDP işbirliği Erdoğan’ın seçimi kaybetmesinden daha önemlidir. Zira CHP-HDP ittifakı HDP’yi daha geri plana atacak, TİP’in, Sol Parti’nin, EMEP’in kendini ev sahibi hissetiği bir zeminde siyaset yapmasını mümkün kılacaktır. Bu bakımdan söz konusu akımların seçimlerden beklentileri Erdoğan’ın gitmesi değil HDP’nin CHP’nin solu tarafından zapturapt altına alınmasıdır.

Seçimde devrimci tutum Demirtaş’ın hapishaneden yazdığı “üçüncü yol” güzellemelerinde olduğu gibi değil, “İki sınıf varsa üç yol olmaz” diyerek, bağımsız bir cumhurbaşkanı adayı çıkararak alınabilirdi. Bugün ne bağımsız tutum diyenler bağımsız bir yol tarif edebildi, ne de üçüncü yol diyenler Altılı Masa’nın yolunun dışına çıktı.

HDP’nin merkezinde olduğu Emek Özgürlük İttifakı ve TKP-Sol Partinin gövdesini oluşturduğu Sosyalist Güç Birliği’nin içerisinde yer almalarına rağmen Millet İttifakı adayına destek konusunda geri duran akımlar da mevcut. Kaypakkaya geleneğinden gelen devrimci iddiasından sebep burjuvazinin adayına açıktan destek veremeyen SMF, aday tartışmaları sürecinde önce sessizliği tercih etti. 22 Mart’ta, yani Emekçi Seferberliği İçin Bağımsız Aday kampanyasının son bulduğunu açıklamasından iki gün sonra, SMF’nin de bileşeni olduğu Emek Özgürlük İttifakı’nın “Ülke ve toplum olarak 15 Mayıs sabahına umutla uyanacağız…. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek adam yönetimine karşı tarihsel sorumluluğumuzu yerine getireceğiz.” açıklamasının yapıldığı gün “tavrının muhtevasının” “Cumhurbaşkanlığı seçimi noktasında: Emek ve Özgürlük İttifakı başta olmak üzere devrimci, demokrat ve yurtsever güçlerin çıkaracağı adayları destekleme, sermaye adaylarına oy vermeme yönündedir” olduğunu açıkladı. “Devrimci, demokrat ve yurtsever güçlerin” Aralık ayından itibaren Cumhurbaşkanı seçimleri için eylem birliğini büyütme çağrısının olduğu dönemde bu konuda bırakalım tek bir söz bile söylemeyip düzen ittifaklarından bağımsız bir adayın çıkmayacağı kesinleşince “devrimci demokrat” adayları destekleyeceğini açıklaması SMF’nin içinde bulunduğu açmazların çarpıcı bir görünümü olsa gerek.

Sosyalist Güç Birliği bileşeni TKH ise evvelden beri bağımsız bir aday ihtiyacına parmak basıyordu. TKP’nin ve Sol Parti’nin aksi tutum aldığı koşullarda Sosyalist Güç Birliği’nden aday çıkartamayan TKH de bağımsız bir aday göstermedi. Düzen ittifaklarına destek vermeyeceğini açıklamakla birlikte, Cumhurbaşkanı seçiminde emekçiler için bağımsız bir seçeneğin yaratılması/büyütülmesi için harekete geçmekten geri durdu.

Seçimlerde uzun bir süre boyunca ne yapacağını değil ama ne yapmayacağını söyleyen ESP, 2019’dakine benzer bir tutum takınmış oldu. SMF’den dört gün sonra yaptığı açıklamada emekçileri “başkanlık seçimlerinde” oy kullanmamaya çağırdı. Mensubu bulunduğu HDP’nin kararlarını eleştirmekte ve bu kararlara uymamakta bir sakınca görmeyen ESP’nin niye bağımsız bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmadığını yahut “Düzen partilerinden bağımsız bir cumhurbaşkanı adayı çıkaralım!” çağrılarına niye destek vermediğini ise bilmiyoruz. Benzer bir durum Devrimci Parti için de geçerli elbette.

Kimisi cumhurbaşkanı adayı göstermeyi ilkesel olarak reddeden, kimiyse gözünü halk hareketine çevirmiş olan akımlar, seçimlerde Millet İttifakı’nı desteklemeyeceklerini sürecin başından itibaren belirttiler fakat bu akımlar bağımsız bir cumhurbaşkanı adayı göstermek yerine boykot yoluna gittiler. Boykottan kasıtları oy vermemek ve sözlü çağrıda bulunmak olan söz konusu akımların, genel olarak seçimlere katılmaya yaptığı dönem analizi nedeniyle karşı olan Mücadele Birliği ve yürütmenin başıyla ilgili bir seçime katılmaya ilkesel olarak karşı olan Proleter Devrimci Duruş ve Partizan, dışında kalanları ise düzen partilerinden bağımsız bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmaya neden karşı olduklarını açıklamadılar.

Siyaseti farklı bir kulvarda yürütse de “Oy Yok!” çağrısında bulunan akımlardan biri de DİP’ti. DİP, seçimlerde bağımsız tutum almak ve düzen ittifaklarına iki turda da oy vermeme çağrısı yapacak bir cumhurbaşkanı adayı göstermek gerektiğini ilk günden itibaren dillendirdi. Bunda şaşırtıcı bir şey yoktu. Zira 2007’de DTP’nin desteklediği Doğan Erbaş’ın yeterli oyu sağlayamadığı İstanbul İkinci Bölge seçimlerinde Erbaş’ın karşısında yarışan tek aday Baskın Oran değildi. Ercan Atmaca ve “iki buçukuncu enternasyonalden uzak durmak gerektiğini” söyleyen Sungur Savran da aynı bölgede milletvekili adayı olmuşlardı. Aynı yıl Cumhurbaşkanı seçiminde DİP’in önceli İşçi Mücadelesi “İnce Memed Çankaya’ya!” diyerek, teknik olarak hiçbir imkânı olmasa da, Yaşar Kemal’i bağımsız Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermişlerdi. Gelgelelim bu seçimde DİP biraz farklı bir güzergâh izledi. Bu sefer “iki buçukuncu enternasyonal” terazisi farklı çalıştı. Önce, Sosyalist Güç Birliği’ne “aday çıkarın” çağrısında bulundu. Bu çağrı yanıtsız kalınca seçim ve sandık güvenliği konularına odaklanmayı tercih etti. DİP’in bu seçimlerde Yaşar Kemal’i adayı ilan ederkenki ataklığını göstermemesi elbette sebepsiz değildi. O zamandan farklı olarak 2023’te Emekçi Seferberliği İçin Bağımsız Aday kampanyası bağımsız cumhurbaşkanı adaylığı konusunu bir fantezi olmaktan çıkıp somut bir eyleme dönüştürmüştü. 2023 Cumhurbaşkanı seçimleri böylelikle parlak fikir ve sözlerle siyasi sorumluluk taşıyan eylem arasındaki farkları da sergilemiş oldu.

2019’da, elbette “asla bir politik destek vermeden” İmamoğlu’na oy verme çağrısında bulunan İDP de bu seçimde DİP’in yolunu izledi. “Sosyalist ve sendikal hareketin çeşitli kesimlerini” cumhurbaşkanı adayı çıkarmaya ikna edemeyen İDP önce sessizliğe büründü sonra da “Kılıçdaroğlu’na oy verme çağrısında bulunmayacağını” açıkladı. Böylelikle “hiçbir düzen partisine oy vermeyin” çağrısında bulunmayacağını da itiraf etmiş oldu.
Geçmiş seçimlerde sol akımlar her türden tutumu takındılar fakat akıllarda en çok yer eden tutum, DSİP’in 2010 referandumunda “Yetmez ama Evet” demesi oldu. “Yetmez ama evet”çilik o zamandan beri solda bir aşağılama sözcüğüne dönüşmüş durumda. Gelgelelim 2023’te “Gandi Kemal”in solun ezici bölüğünü peşine takarak birleştirdiğini görüyoruz. Öyle ki, kendini “Sevr solculuğu”na açtığı savaşla var eden, ve neredeyse hiçbir akım tarafından solun bir parçası olarak görülmeyen HKP bile bu kuyruğa katıldı. Kimi akımlar gururla, kimileri kendi içinde homurdanarak, kimileri de yüksek sesle şikayet ederek bir ucunda DSİP’in diğer ucunda HKP’nin yer aldığı bu yelpazenin bir rengi oldular.

Sol akımların “bu seferlik” diye verdiği destek otobüse çıkmakla da cumhurbaşkanlığı seçiminde oy vermekle de sınırlı kalmayacak. Seçimlerdeki tutum, bundan sonraki süreçte derinleşecek olan siyasi kriz içinde Amerikancı muhalefete destek olmanın da açık çekidir.

Bağımsız Devrimci Siyasetin Yolundan Giden Bir Odak Var

Geçtiğimiz yılın ortasında Köz tüm sol akımlara düzen ittifaklarından bağımsız bir cumhurbaşkanı adayıyla 2023 Cumhurbaşkanı seçiminde bağımsız bir tutum alma çağrısı yaptı. Bir istisna dışında, sol akımlar bu çağrıyı ya reddetiler ya da görmezden geldiler. Köz, “söylediğini yapan” bir odak olarak bu noktada sorumluluğu tek başına üstlendi ve Emekçilerin Seferberliği İçin Bağımsız Aday kampanyasını başlattı. Rejim krizinin derinleştiği, iç savaşın sürdüğü koşullarda Erdoğan sorununun ancak bir devrimle çözülebileceğini tespit eden Köz, seçimlerde de bunun gereğini yaptı, parlamentarist hayaller yayanların karşısında eylemli bir şekilde durdu.

Dalgalarla birlikte sürüklensin veya bir dala tutunup köşede beklesin, herkesin bir şekilde akıntıya kapıldığı koşullarda “Söyledim ve ruhumu kurtardım” diyerek bir köşede izleyici rolüne bürünmek, komünistlerce kabul edilebilir bir tutum değildir. Komünistler, akıntıya karşı yüzmekle, koşullar ne olursa olsun işçi sınıfına siyasal gerçekleri açıklamakla sorumludurlar.
Köz’ün çağrısına yanıt vererek bu süreçte sorumluluk alan tek akım Enternasyonal Komünist İşçi Birliği oldu. Kampanyanın önemli bir kısmını birlikte yürüten Köz ve EKİB; çalışmayı İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’nın emekçi mahallelerine seçim taşıdılar. Seçimlerde düzen ittifaklarına oy yok çağrısını, bağımsız aday Çetin Eren’i destekle çağrısıyla taçlandırdılar. Erdoğan sorununu en can yakıcı biçimde hisseden emekçiler, Kürtler, aleviler, kadınlar, göçmenler; bu çalışmanın da doğal muhataplarıydı.

Seçim çalışması kapsamında “Sınırsız grev ve sendikalaşma özgürlüğü, Silivri’den İmralı’ya siyasi tutsaklara özgürlük, başta NATO ve IMF olmak üzere tüm emperyalist kurumlarla ilişkilerin son bulması, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı, tüm göçmenlere vatandaşlık hakkı ve Diyanet’in kaldırılması”, Türkiye’nin demokratikleşmesinin koşulları olarak sıralandı. 12 Eylül rejimini restore etme hedefi güdenlerin bu koşulları da savunamayacağı ortaya kondu.

Reformizmi karşısına alan eylemlere hayret ve dehşetle bakılan bu dönemde, Köz ve EKİB’in yürüttüğü Emekçilerin Seferberliği için Bağımsız Aday çalışması da solda herkesin gündemine girdi ancak ekseriyetle görmezden gelindi, kimi zaman da tepki gördü.
6 Şubat’taki depremin ardından sol akımlar seçimlere dair suskunluğa büründüler, “Şimdi zamanı değil” dediler. Köz ve EKİB ise “Müteahhit partilerine oy yok!” “Hatay’ı enkaza çeviren Lütfü Savaş’la aynı tarafta değiliz” diyerek ajitasyon çalışmalarını sürdürdü.

Köz, Erdoğan sorununa yegâne çözüm olarak gösterdiği devrimin, ancak bolşevik tipte bir devrimci partiyle zafere ulaşabileceğini bu seçim sürecinde de dile getirdi. Seçim toplantılarında, mitinglerde, kahvehanelerde “Demokrasi için tek yol devrim, devrim için devrimci parti!” dedi. Köz, her siyasal pratiğini hizmetkâr kıldığı devrimci partiyi yaratma mücadelesinde, seçim çalışmasını bir kaldıraç olarak kullandı. Kampanyanın sona ermesinin ardından da bu pratiği sürdürecek.

Emek ve Özgürlük İttifakı

Gerçek Alternatif Biziz ama Şimdilik Sen Yürü Bay Kemal

“Tek adam sistemi ve restorasyon arasında sıkıştırılmak istenen halkımızın gerçek alternatifi bizleriz.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tek adam yönetimine karşı tarihsel sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Ülkede demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, toplumsal adaletin gerçekleşmesi için yoksulluğa, yolsuzluğa, talana ve ranta dayalı bir yönetimi sürdürmüş olan bu iktidardan, büyük tahribatın sorumlularından hesap sorma konusunda oldukça kararlıyız.
Bu nedenlerle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayacağımızı kamuoyu ile buradan deklere ediyoruz, bu kararı paylaşıyoruz. Halkın çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesinin, kamu yönetiminde adaletin sağlanmasının, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, doğaya saygının, gençlere özgür yaşamın, barışçıl bir dış politikanın, tarafsız ve bağımsız bir yargının, özgürleşen kimliklerin ve en önemlisi de bütün bunları içeren demokratik bir anayasanın tesis edileceği bir siyasal iklimi inşa etmek acil hedefimiz ve mücadele sebebimizdir.”

TKP

Komünizmin Güçlü Bir Seçenek Hâline Gelmesi İçin Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı Yenmeli

 “Türkiye için tek kurtuluş olan komünizmin güçlü bir seçenek haline gelmesi, ülkemizde Cumhuriyetçi, aydınlanmacı, yurtsever bir silkinişin yaşanabilmesi için Erdoğan döneminin bir an önce sonlanması gerekmektedir.
Erdoğan döneminin sonlanması, bugün çözüm olarak görülen Millet İttifakı’nın bir kurtuluştan çok sorunların derinleşmesine yol açacağının bizzat halkımız tarafından görülmesi için de zorunlu hale gelmiştir. Partimiz seçim sürecinde AKP iktidarının yarattığı yıkım ve karanlığın boyutlarını, kaynağını ve neden sonlanması gerektiğini halka anlatacak ve AKP’nin seçimlerden yenilgiyle çıkması için elinden geleni yapacaktır. AKP döneminin kapanması, yalnızca gerçek bir siyasal taraflaşmanın önünü açacağı için değil, AKP’ye karşı mücadele eden, işçilerin, kadınların, gençlerin iradesinin ürünü olacağı için de büyük bir anlam taşıyacaktır. Bu irade Erdoğan’ın düşüşüne imzasını koyamamış olsa da, AKP Türkiyesi’nin kabullenilmemesi ve yerleşiklik kazanmaması konusunda belirleyici olmuştur.
Erdoğan’ı ve AKP’yi yollayacağız ve mücadelemize devam edeceğiz.
Kılıçdaroğlu için istediğimiz oy Millet İttifakı için ne bir destek ne bir beklenti olarak görülebilir. Bu oy Erdoğan’a karşı verilmekte ve Erdoğan’ın bir an önce gitmesine odaklanmış geniş halk kesimlerine “sizi anlıyoruz, duygunuzu paylaşıyoruz” mesajını taşımaktadır.”

ESP

Burjuvazinin İki Adayına da Oy Vermeme Çağrısı Yapacağız!

“Sınıf mücadelesinde belirleyici olan kişiler değil, programlardır. Demokrasi ve özgürlükler kazanılacaksa, bu, kişileri seçimle değiştirerek değil, tepeden tırnağa örgütlenmiş faşist siyasal rejimi yıkarak başarılabilir. Sömürü-sömürge düzeni ve gerçek demokrasi yan yana duramaz. Ya ilki sürer ve parlamento son tahlilde halka karşı bir silaha dönüşür ya da gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesi bu düzeni alaşağı eder. Faşist şeflik rejiminin alternatifi parlamentoyla kamufle edilmiş bir faşist rejim olamaz. Orta yol yoktur.
Bu yüzden, partimiz milyonların Erdoğan/saray rejimine karşı haklı ve meşru olan öfkesinin bir başka burjuva siyasal figüre yedeklenmesini doğru bulmamaktadır. Kurdu ön kapıdan kovarken kaplanı arka kapıdan içeri alacak böyle bir tutum, Kürt’ü köleleştirmenin, işçiye katlanılmaz sömürünün, kadına ikincil cins olmanın, Aleviliği devlet müslümanlığı haline getirmenin yeni bir yolunu açmaktan başka bir işe yaramaz.

Partimiz, bu görüş açısıyla kurucu bileşeni olduğu HDP’nin ve öznesi olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmama ya da bir başka adayı işaret etme taktiğinden kesinkes ayrışmakta, bu kararı asla doğru bulmamaktadır. Bu tutum, birleşik cephemizin varoluş koşullarına da, kuruluş gerekçesi olan birleşik halk iktidarı programına da aykırıdır. Partimiz, yalnızca bu süreçte değil, seçim sonrası süreçte de kazandıracak olan yöntemin, işçi sınıfı ve halklarımızın bağımsız siyasal eyleminin korunmasıyla sağlanabileceğine inanmakta, halklarımızın örgütlü ve bağımsız siyasal gücünü her şeyin üstünde tutmaktadır. Ne ki, gelinen aşamada cumhurbaşkanlığı seçim taktiğinde gerek birleşik demokratik cephe partimiz HDP ile gerekse de onun öncülük ettiği EÖİ ile ortaklaşma zemini tüm çabamıza rağmen inşa edilememiştir.
Partimiz, tarihsel sorumluluk gereği, halklarımıza burjuvazinin iki adayına da oy vermeme çağrısı yapacaktır. (2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçimler Tutum Metni)

TKH

Sözümüzü Söylemekten Çekinmiyoruz ama Bu Seçimde Aday Çıkarmayacağız

“Biz komünistiz, sözümüzü söylemekten çekinmeyiz!
Biz devrimci siyasetten, emeğin iktidarından, sosyalist Türkiye’den yanayız!
Türkiye Komünist Hareketi olarak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday göstermeyeceğiz.
Bununla birlikte yurttaşların bıktıkları AKP iktidarından kurtulmak için Millet İttifakını ne çare olarak göreceğiz ne de çare olarak göstereceğiz. Bu açıdan bir geçici baharla oyalanmak yerine milletvekili seçimlerinde sosyalizmin gerçek temsilcilerinin öne çıkması, sol bir odağın oluşturulması ve işçi sınıfı ve emekçi halkımızın çıkarlarının savunulmasını esas alacağız.
Sırf “Tayyip Erdoğan’dan kurtulma” gerekçesiyle Kılıçdaroğlu’nun arkasında mevzilenip onu üstelik kayıtsız-koşulsuz desteklemek iradesizleşme değilse nedir?.. Yıllar içinde birikmiş haklı tepkiler ve değişim isteğinden hareketle süreci sadece bir yönden okuma örnekleri olarak 2011’deki Anayasa referandumundaki “Yetmez ama evet”çilik utancından ya da 7 Haziran sonrasının paralize olma hallerinden ne farkı vardır bu zihniyetin?

SMF

Devrimci Demokrat ve Yurtsever Güçlerin Çıkaracağı Adayları Destekleyeceğiz

 

“Sosyalist Meclisler Federasyonu, genel kurullarında yapmış olduğu değerlendirmeler sonucunda 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde siyasal tavrını şu muhtevada kararlaştırmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi noktasında:
Emek ve Özgürlük İttifakı başta olmak üzere devrimci, demokrat ve yurtsever güçlerin çıkaracağı adayları destekleme, sermaye adaylarına oy vermeme yönündedir.
Parlamento seçimleri noktasında ise:
Tüm devrim, demokrasi ve emek güçlerinin dahil olduğu en geniş emek ve demokrasi cephesinin yaratılarak en yüksek kitle desteğine ulaşma ve siyasal kazanımlar sağlama yönündedir.” 

DİP

Açıktan Altılı Masa’ya İşaret Etmeyen Bir Aday Çıkartırsanız Destekleriz! “İttifakların, cephelerin inşasındaki zorlukların bilincindeyiz. Sosyalist Güç Birliği’nin bağımsız bir cumhurbaşkanı ile çıkış yapması halinde (ikinci turda Millet İttifakı/Altılı masaya destek vaadiyle koşullanmamak kaydıyla) Güç Birliği’nin politik pozisyonunun niteliksel bir dönüşüme uğrayacağını, ikircikli ve ortayolcu formüllerin, halkın sorunlarına gerçek ve somut çözümler sunan sosyalist bir odağın inşası sürecinde aşılabilecek eksiklikler olarak tartışılabileceğini düşünürüz. Böyle bir konumlanış olduğu takdirde içeriden tartışmasak bile eleştirilerimizi koruyarak dışarıdan da destekleyebiliriz. (24 Ağustos 2022).
Bugüne kadar farklı ittifaklarda bulunan güçler seçimler konusunda ortak bir tutumda buluşmasa dahi mutlaka sandık güvenliği ve halkın iradesinin gaspı tehlikesi konusunda, halkın iradesinin savunulmasında ve kardeş kavgasına karşı işçilerin birliğini halkların kardeşliğini yükseltmekte birlik olmalıdır! (11 Aralık 2022)
Seçim günü aynı şekilde tüm işçi sınıfı ve emekçi halk sıkılı yumruğunu siyasetin masasına vuracak, sömürülen alın terinin, çektiği eziyetin, uğradığı haksızlıkların, ayrımcılığın ve baskının hesabını “Erdoğan’a oy yok!” diyerek soracaktır! Ancak ne Kılıçdaroğlu ne de emperyalizmin ve sermayenin başka bir hizmetkarı bizi kurtarabilir. Onlara da oy yok! Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır! (23 Mart 2022)”

İDP

Oy İstemeyeceğiz ama Oy Vermeyin de Demeyeceğiz!

“2023 Newrozunu, Tek Adam’ın diktatoryal rejimi altında kutladıklarımızın sonuncusu olması dileği, umudu ve heyecanıyla selamlıyoruz…..Tek Adamı tahtından indirmek ve baskı mekanizmasını kırıp atmak kararlılığındayız. 14 Mayıs seçimleri bu doğrultuda, baskı ve sömürü düzeninden kopuşun zeminini sağlamalıdır.” (Newroz Pîroz Be! Mart 2023)
“Mevcut tabloda, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine burjuva düzen partilerinden bağımsız, emek eksenli bir seçeneğin bulunmadığı koşullarda giriyoruz. Kitlelerin “Erdoğan’ın yenilgisi” arzusunu anlamak ve paylaşmakla birlikte, 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herhangi bir düzen muhalefeti adayına oy çağrısında bulunmuyoruz.” (14 Mayıs Seçimlerine İlişkin İDP Bildirisi)