Özerk demokratik üniversite talebi ve öğrencilerin birliğini sağlama iddiası, Türkiye’de öğrenci ve gençlik örgütlerinin temel varoluş iddialarını oluşturuyor. Günümüzde bu hat kendini üniversiteyi savunma kampanyalarından, KYK borçlarına karşı mücadeleye kadar geniş ve farklı yelpazede ifade ediyor. Talepler ve çalışmaların içeriği bakımından kampanyalar birbirinden farklı gözükse bile bu çalışmalar özünde öğrencileri kendi ve gündelik taleplerine hapseden ekonomist ve özünde apolitik bir siyaset anlayışından türüyor. Bizler, üniversitelerden komünistler olarak öğrencilerin dar ve gündelik taleplerinin ötesine geçemeyen üniversite siyaseti anlayışına karşı üniversite siyaseti değil üniversitede siyaset sloganı ve öğrencileri üniversitenin mekânsal ve zihinsel sınırlarına hapseden bu apolitik duruşa karşı hapishanelerimizi yıkalım şiarıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde yazılama çalışması gerçekleştirdik.
Üniversitenin mekânsal ve mental sınırlarında siyaset yapan; öğrencileri doğrudan ilerici olarak niteleyen yahut onların dar ve gündelik taleplerinin güdümünde politika güden; öğrencileri devrimci siyasetle buluşturacakları yerde, öğrencilerin sözüm ona sınıf atlama hayallerini besleyen sınıf ayrıcalıklarına teşne olanlar aslında burjuva egemenliğinde “sosyal, demokratik” devletten yanadırlar. Gençlik için öğrenci sendikası yahut yemekhane eylemliliklerinden ötede anlam göremeyenler, elbette bayraklarına “Tek Yol Devrim” şiarını taşıyamayacaklardır. Bu hareketlerin siyasal amacı sınıflı toplumun ve devlet iktidarının pekişmesine hizmet etmektedir. Onların bu perspektifleri, Kautsky’nin burjuva parlamentosuna bakışı gibi, akademinin/üniversitenin burjuva kurumları olmasına rağmen kendinden menkul bir kıymeti olduğunu varsayar. Oysa burjuva tahakkümü altında, üniversiteler hiçbir zaman “bizim değildir”. Bu tarz bir sendikalist/ekonomist bilinçte olanlar, olanı koruma güdüsünün ürünü olan ve sonuçta gençliğin akademik-demokratik mücadelesinin yığınsal bir biçimde sürmesinin önündeki engelleri abartarak sürekli siyaset sahnesine çıkartanlar, devrimcilerin ve komünistlerin ihtiyaçlarını ve görevlerini değil; öğrenci hareketinin ihtiyaçları ve görevlerini sıralayan bir yaklaşıma sahiptir.
Komünistler ise her türden eşitsizliği ortadan kalkması için komünist bir dünyaya ihtiyaç olduğunu ve bu dünyaya ulaşma yolunda ise gerekli olan ilk şeyin komünist bir önderlik olduğunu bilmektedirler. Bundan dolayı, komünistlerin yıllardır süregelen oportünist üniversite siyasetine karşı; “kendini muhalifliğe indirgeyenler”e muhalefet etmenin ötesinde, kendi bağımsız-politik ve asli gündemleri üzerinden örgütlenmesinin ve farklı kesimleri devrim hedefine bağlama noktasında çabalarını arttırmasının gereği açıkça gözükmektedir. Bu yaklaşımla bakıldığında, üniversitelerden komünistlerin amacı ve bugünkü dibe vuruş halinin nedenlerinin tespiti; geçmişe nostaljik bir yaklaşım ve her “Barış İçin Akademisyenler” eylemi yahut “Yemekhane Boykotu” sonrası; “işte gençliğin devrimci ruhu tekrar ortaya çıktı” naraları ile gerçekle pek alakasız hülyalar görmek için değil, devrimci partiyi inşa etme mücadelesini örgütlemek içindir.
Emperyalist zincirin kırılacak halkası ayaklarımızın altındadır. Komünistlerin görevi üniversite gibi burjuva kurumlarını korumak değil, bir proleter devrimle bütün burjuva egemenliğini ve onun kurumlarını parçalamaktır. Bütün bunların olması için öncelikle yerine getirilmesi gereken koşul Ekim Devrimi’nden Bolşeviklerin çıkartıp Komünist Enternasyonal belgelerine kaydettiği derslerle donanmış bir komünist partinin yaratılmasıdır; sonra da bu partinin emperyalist zincirin kırılması anlamına gelecek olan proleter devriminin önderliği konumuna ulaşmasını sağlamaktır.
Yaşasın Komünistlerin Birliği!
Üniversitelerden Komünistler