İzmir’de 19 Şubat 2023 günü “Yıkımın Sorumlusu Kim? Burjuva Devlet Kimin Devleti?” konulu bir söyleşi gerçekleştirdik. Sunum yapan yoldaş deprem esnası ve sonrasında devletin nasıl acz içinde olduğunun yeniden gözler önünde serildiğini, ekonomik sac ayaklarından biri inşaat ekonomisi olan sistemin arkasının/içinin boş olduğuna depremde tanıklık ettiğimizi ifade etti. Bu aczin yalnızca devlet içindeki yolsuzluklarla açıklanamayacağını söyleyen yoldaş, devletin kimi olanakları olmasına rağmen yaşanan rejim krizinin devlet güçlerinin etkin bir şekilde depremde inisiyatif almasını engellediğini; ordunun ilk elden bilinçli bir biçimde harekete geçirilmemiş olmasının, yardımların eşgüdümünde deneyimlenen beceriksizliklerin hep bu durumun bir sonucu olduğunu dile getirdi.
Deprem sonrasında sol örgütlerin gösterdiği dayanışmanın geniş kapsamlı ve hızla gerçekleşmesinin önemli ve olumlu bir şey olduğuna vurgu yapan yoldaş, bu durumun solun gücü ile de ilintili olduğunu belirtti. Ne var ki devrimci siyasetin solun fedakarca yardım çabalarının bir parçası olmadığını, bunun da sol içinde asıl güçlü paydanın devrimci değil reformist kanat olmasıyla alakalı olduğuna vurgu yapan yoldaş, solun devrimci siyaset olmaksızın yaptığı dayanışma faaliyetlerinin ise devleti ıslah eden sol anlayışı olduğunu belirterek, bu anlamda siyasetsizliği yeğleyen solun bir kısmı için depremin bir can simidi işlevi gördüğünü; devletin yetersizliğine vurgu yaparken devletten talepler dile getirmenin, ya da burjuva devletin eksikliklerinin düzeltilmesini istemenin bu anlamda düzen karşıtlığı değil payandalığı olduğunu belirtti. Bir grup sol akımın “aslında devlete ihtiyaç yok, dayanışma ile her şeyi çözeriz” yaklaşımının da devrimle devletin yıkılmasını hedeflememenin bir aracı kılındığına dikkat çeken yoldaş, komünistlerin birliğini savunanların bu eğilimlere karşı durduğunu vurguladı. Karşı duruşun soldan ayrı durmakla veya solun faaliyetlerini küçük görerek değil reklamcı ve rekabetçi olmayan bir anlayışla dayanışma faaliyetlerine katılıp kendi ayrım çizgilerini vurgulayıp halkın hükümete karşı harekete geçirilmesini savunacak bir çizgiyle mümkün olacağını belirtti.
Daha sonra 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremle 1999’daki depremi kıyaslayan yoldaş, iki depreme bakıldığında 1999’daki deprem esnasında rejim krizi içinde olmayan, işler durumda olan bir devlet aygıtı olduğunu, sonrasında gelen “2001 ekonomik krizi” ile de birçok reformların sistem içinde mümkün kılındığını ifade etti. Bugün ise istikrarsız ve işlemeyen bir devlet aygıtının söz konusu olduğunu belirten yoldaş, 2015’te AKP’nin seçimleri kazanamamasının ardından HDP’ye ve Kürtlere karşı başlattığı içsavaşla büyüyen rejim krizinin bu durumun müsebbibi olduğunu vurguladı. 2015’ten bu yana Erdoğan’ın gerek Diyarbakır, Suruç, Gar katliamı gibi saldırılarla, gerek hendeklerde yaşanan savaşla, gerek HDP belediyelerine kayyım atayıp HDP’ye kapatma davası açtırmakla muhalefetin tepkisini sınadığını ifade eden yoldaş, muhalefetin bu sınamalara verdiği tepkinin sokağı hedeflememesinin rejim krizi koşullarında Erdoğan’ın en büyük avantajlarından biri olageldiğine, depremde yaşanananın farklı olmadığına dikkat çekti.
Yoldaşın sunumunun ardından çok sayıda katılımcı söz aldı. Söz alan bir yoldaş depremin enternasyonal bir devrimci örgütün eksikliğini de tekrar gösterdiğini dile getirdi. Eğer devrimci bir enternasyonal olsa solda yer aldığı varsayılan Ahbap vb. örgütlerden çok daha etkin ve proleter yönlü çaba gösterileceğinin aşikar olduğuna dikkat çekti. Söz alan bir arkadaş depremde devletin eksikliklerini dile getirenlerin bir grup solcu tarafından ‘depremde siyaset yapmayalım’ kisvesi ile engellemek istendiğini ifade ederek bu durumun solda yaygınlaşan apolitikliğe bir örnek olduğunu ifade etti. Söz alan bir yoldaş, reformistlere yönelik eleştirilere dikkat çekerek yolunu kaybetmiş bir solcuya siyaset taşımanın mümkün olup olmadığını sordu. Söyleşiye katılan ve deprem esnasında Hatay’da olduğunu belirten bir arkadaş, devletin deprem sonrasında ortalıkta olmadığını, herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldığını, Suriyeli göçmenlere yönelik yağmacı suçlamalarının ise gerçeği yansıtmadığını vurguladı. Eğitim emekçisi bir arkadaş deprem sonrasında okullara yönelik yardım/bağış baskısının devletin acz göstergelerinden biri olduğunu belirtti. Daha sonra söz alan bir arkadaş deprem sonrası devrim ve siyasetten önce başka sorunlar olduğunu, yaşadığımız evlerin, çocukların aldığı eğitimin, sağlık standartlarının yoksullar için çok kötü durumda olduğunu, depremle bu durumun daha da kötüye gittiğini belirtti.
Söz alan bir başka katılımcı geçmişte Tekel eylemleri sırasında da başlangıçta Tekel çadırlarında da sendikacıların “burada hak mücadelesi var, siyaset yapmayın” söylemi ile devrimcilere karşı çıkmaya çalıştığını ama devrimcilerin havayı döndürmeyi başardığını ifade etti. Söz alan bir arkadaş konunun özünde iktidar mücadelesi yattığını, o nedenle devrim ve siyaset konusunu günlük temel ihtiyaçlar, eğitim ve sağlık ihtiyaçları konularından ayrı düşünmemek lazım geldiğini söyledi. Daha sonra söz alan bir yoldaş emekçilerin ekmeğe değil iktidara ihtiyacı olduğunu, ekmeğin de diğer şeylerin de iktidarla mümkün olacağını unutmamamız gerektiğini; bunun depremde olduğu gibi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benimsenmesi gereken bir şiar olduğunu, emekçileri ve ezilenleri kurtaracak olanın kendi kollarımız olduğunu depremde de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de siyasetin tüm diğer alanlarında da aynı tutumun benimsenmesi gereğine işaret etti. Söz alan bir arkadaş belediyelerdeki, rüşvet çarkına dikkat çekerek İzmir’deki belediyelerde de yapı ve imar işlerinde rüşvetin yaygın olduğunu, bunun da CHP’li belediyelerin AKP’li belediyelerden farkı olmadığının bir göstergesi olduğunu dile getirdi. Bir başka arkadaş da söz alarak Bayraklı, Bornova ve Mavişehir’de kentsel dönüşüm kisvesi ile yoksulların yerlerinden yurtlarından edilerek parası olanlara güvenli konut olanağının sağlanageldiğini belirtti.
Söyleşi sonunda sunum yapan yoldaş tekrar söz alarak konuşmalarda belirtilenleri özetleyerek depremde yaşananların devrimci bir parti ihtiyacının yakıcılığını daha anlaşılır kıldığının altını çizdi.
İzmir’den Komünistler