Enternasyonal Komünist İşçi Birliği ile birlikte ortak çıkardığımız Zayıf ve Çaresiz Hükûmeti Emekçilerin Seferberliğiyle Süpürelim! başlıklı özel sayımızın pdf sürümüne buradan ulaşabilirsiniz.
2024 1 Mayısı 31 Mart seçimlerinin peşi sıra yaklaşıyor. Seçimler hükümetin zayıflığını gösterdi, AKP’yi daha da geriletti. Erdoğan Cumhur İttifakı’ndaki ortaklarına artık daha da bağımlı.
Eski ortaklarıyla bir arada duramayan Erdoğan kendine yeni bir ortak da bulamıyor. Amerika ve uluslararası sermayeyle barışmak istiyor ama Amerika da uluslararası sermaye de onunla barışmıyor. Uyguladığı baskı korkutmuyor aksine daha fazla tepki topluyor. Reform vaadi umut vermiyor, bir acizlik belirtisi olarak görülüyor. Hükümet bocalıyor, yalpalıyor.
Hükümetin yalpalaması onun yumuşaması, saldırı politikalarından vazgeçmesi anlamına gelmiyor. Van’ı gaspetmek için hemen hücuma geçti. Bugünse Sur’da yeni bir provokasyonun peşinde. Sadece Can Atalay, Selahattin Demirtaş değil 2014-23 döneminin belediye başkanları, HDP’liler ve nice siyasi tutsak hâlâ hapiste. Zam yağmuru sürerken Erdoğan asgari ücreti temmuzda arttırmamanın yolunu arıyor. İsrail ile olan ticaretini örtülü biçimde sürdürüp Kürtleri kıskaca almak için Irak’la görüşürken, Metina’ya yeni bir harekat başlatıyor.
Ortaklarıyla çekişen hükümet çırpındıkça daha fazla saldırıyor. Sola sınıf işbirliği çizgisi hâkim olunca 31 Mart’ta CHP’nin yıldızı parladı. Emekçilerin oylarının CHP’ye akması onun bundan sonra emekçilerin çıkarlarını gözeteceği anlamına gelmiyor. Sermayenin has partisi Mehmet Şimşek’in mali disiplin programına övgüler düzüyor. İç içe geçtiği Türk devletiyle yaşıt CHP işgal operasyonlarına karşı çıkmıyor. Amerika’nın bir numaralı operasyonal aygıtı olduğu için elbette Van’a gittiğinde sağduyu tavsiye ediyor. Demirtaş davasına heyet gönderdiğinde onunla Osman Kavala arasındaki farkları silikleştiriyor, zindandaki on binlerce siyasi tutsağı unutturmaya çalışıyor.
12 Eylülcü CHP’nin, hükümeti koltuğundan emekçilerin eylemiyle indirmek gibi bir girişimi yok, olmayacak. Özgür Özel önce Erdoğan’la bayramlaştı, sonra de sarayda sohbet etti.
Zayıf ve çaresiz bir hükümete karşı nasıl mücadele etmeli? Bekleyerek mi harekete geçerek mi? Seçimle mi kitlesel eylemlerle mi? CHP’yi ve güdümündeki sendikaları ileri itmeye çalışıp, olmayınca da sitem ederek mi? Yoksa emekçi ve ezilenlerin güç birliğini örerek mi? Yaklaşan 1 Mayıs’ta ve sonrasında bu sorular cevabını bekliyor. Bizim yanıtımız 1 Mayıs’ın yüz otuz sekiz yıllık yanıtı olmalı.
1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü. İşçi sınıfının kurtuluşunun kendi kollarında olduğunu hatırlattığı gündür. Bu hükümetten kurtulmak da elbette burjuva muhalefetinin değil işçi sınıfının ve emekçi müttefiklerinin işi.
1 Mayıs işçilerin birlik günüdür. İşçileri parçalamak isteyen hükümet asgari ücreti, kamu çalışanının, emeklinin maaşını ayrı ayrı belirliyor. Bizse hükümetin karşısında sendikalının, taşeronun, sigortasızın, emeklinin, işsizin ve işçi dahi sayılmayanın örgütlü birliğini savunmalıyız. Tek bir işyeri sendikasız, tek bir işçi sigortasız kalmasın!
Düzen muhalefeti, sadece Bolu’da, Afyon’da değil tüm Türkiye’de Suriyeli, Afgan, Nijerli ve diğer göçmen işçileri günah keçisi ilan ederken biz sınıfın birliği demeliyiz. Göçmen işçiler sınıfın ayrılmaz parçasıdır. Göçmen emekçilere yönelik saldırılara birlikte karşı duralım.
1 Mayıs işçilerin mücadele günüdür. 2011’deki tecrit mücadeleyle kalktı. 2013’te hükümete geri adımı Gezi Ayaklanması attırdı. 2014’teki Kobane kuşatması 6-7 Ekim ayaklanmasıyla kalktı. Bugün Van’da YSK’nın kararını paçavraya çeviren kitlesel direnişin kapısını araladığı eylemli güçtür.
Gücümüzü bilelim. Uzlaşma masallarına kulak asmayalım, seçimleri beklemeyelim. Kutuplaşmadan kaçmak şöyle dursun, hedef tahtasına hükümeti koyup karşı kutba eylemimizle yerleşelim. Mücadele edelim.
Ekonomi biliminin yasaları diye dayattıkları fetvaları başlarında paralamak için mücadele. Enflasyonu düşürme bahanesiyle yürüttükleri yoksullaştırma programını püskürtmek için mücadele. 6 Şubat depreminin ve yıkımının hesabını sormak için mücadele.
On binlerce siyasi tutsak hapisteyken hükümet ve muhalefet alay edercesine yeni anayasayı tartışıp birbirleriyle görüşmenin yolunu arıyor. Zindanların siyasi tutsaklarla dolup taşması onların bu pervasızlığının koşuludur. Sadece bu hükümetin değil bu rejimin de yerle bir edilmesine ihtiyaç duyanların siyasi tutsaklara özgürlük için mücadele etmesi gerekir.
Van’da durdurduğumuz gasp bir ilk adım olsun. Sadece tutuklu vekilleri parti başkanlarını değil zindanlardaki on binlerce tutsağı almak için ileri çıkalım. Tüm siyasi tutsaklara özgürlük!
Van’da görünen gücü büyüterek hükümeti tepelemenin yolu 12 Eylül’ün partilerinden bağımsız hareket etmekten geçer. Önce bu rejimin icazetli muhalefetiyle ilişkileri kesmek gerekir. Önce CHP güdümündeki sendikalara basınç yaparak onları ileri itme hayallerini terk etmek gerekir. Önce 1 Mayıslarda hükümetle CHP arasındaki çekişmelerde mevzi tutmaktan, figüranlık yapmaktan vazgeçmek gerekir.
1 Mayıs uluslararası dayanışmanın günüdür. Sadece işçilerle değil dünyanın ezilen uluslarıyla dayanışmanın günüdür.
Filistin ile dayanışmanın günüdür. Kürdistan ile dayanışmanın günüdür. Ezilen uluslarla dayanışmanın birinci adımı onların düşmanlarının ve işbirlikçilerinin karşısına dikilmektir. Başkasını ezen bir ulusun emekçileri de özgür olamaz. Gazze’yi kana boğan siyonistlerin karşısında nasıl duruyorsak bugün Zap’ta, Metina’da direnişi kırmak için düzenlenen harekatların karşısında da öyle duralım.
Göçmen işçilerin haklarını, siyasi tutsakların özgürlüğünü asıl işçiler savunabilir. Yoksullaştırma saldırısını da işgal ve imha operasyonlarını da sadece işçiler durdurabilir. Bu hükümeti koltuğundan bir tek işçiler indirebilir. Tüm bunlar ancak işçiler müttefiki olan ezilenlerle hükümete karşı birleşip, seferber olursa, savaşırsa gerçekleşebilir.
1 Mayıs’ta işçilerin hükümete karşı mücadele bayrağını yükseltelim!
ÖZGÜRLÜK SAVAŞAN İŞÇİLERLE GELECEK!